KUYRUK ACISI
1 sayfadaki 1 sayfası
KUYRUK ACISI
KUYRUK ACISI
Bir adam, evinin civarında yaşayan bir "yılan" ile anlaşma yapmış... Adam; her gün yılana "süt" verecek, yılan da bunun karşılığında "bir altın" verecek.
Yıllarca sürmüş bu anlaşma.
Adam yılana "süt" veriyor, yılan da, bunun karşılığında "bir altın" bırakıyor.
Hikaye bu ya;
Aday iyice yaşlanmış... Ahıra gidip inekten süt sağarak yılana verecek takat kalmamış bedeninde.
Oğlunu çağırmış yanına... Sırrını açmış ona... Sonra da tembih etmiş:
"Bundan sonra, bu görev senin... Yalnız aza kanaat etmesini bil, çoğa tamah etme!"
Uzatmayalım... Oğlan başlamış göreve... Aynı "düzen" devam etmiş uzun süre;
"Bir tas süte karşılık, bir sarı altın!"
Hikaye bu ya, olacak ya; oğlan, bir gün şöyle düşünmüş:
"Her gün; bir altın, bir altın, uzun iş... Bu yılan her gün bir altın getirdiğine göre demek ki bir hazinesi var... En iyisi mi, yılanı öldüreyim, hazineye ben konayım!.."
Düşünmüş ve hemen uygulamaya geçmiş.
Bir gün; fırsatını bulup, baltayı indirmiş yılanın sırtına... Biraz heyecandan alsa gerek, tam orta yerinden değil de, kuyruğunu kesmiş.
Yılan da, o acıyla dönüp, oğlanı ısırmış, bütün zehirini de akıtmış.
Tabii ölmüş oğlan.
"Anlaşma" da, böylece sona ermiş.
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra, ihtiyar adam, gitmiş yılanın deliğinin başına.
Demiş ki:
"Olanlar oldu... Gel barışalım... Yeniden eski günlerdeki gibi dost olalım."
Yılan, delikten başını çıkarıp, şöyle karşılık vermiş:
"Olmaz... Asla eskisi gibi olmaz... Sende evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı olduğu sürece mümkünatı yok, dost olamayız!.."
Bir adam, evinin civarında yaşayan bir "yılan" ile anlaşma yapmış... Adam; her gün yılana "süt" verecek, yılan da bunun karşılığında "bir altın" verecek.
Yıllarca sürmüş bu anlaşma.
Adam yılana "süt" veriyor, yılan da, bunun karşılığında "bir altın" bırakıyor.
Hikaye bu ya;
Aday iyice yaşlanmış... Ahıra gidip inekten süt sağarak yılana verecek takat kalmamış bedeninde.
Oğlunu çağırmış yanına... Sırrını açmış ona... Sonra da tembih etmiş:
"Bundan sonra, bu görev senin... Yalnız aza kanaat etmesini bil, çoğa tamah etme!"
Uzatmayalım... Oğlan başlamış göreve... Aynı "düzen" devam etmiş uzun süre;
"Bir tas süte karşılık, bir sarı altın!"
Hikaye bu ya, olacak ya; oğlan, bir gün şöyle düşünmüş:
"Her gün; bir altın, bir altın, uzun iş... Bu yılan her gün bir altın getirdiğine göre demek ki bir hazinesi var... En iyisi mi, yılanı öldüreyim, hazineye ben konayım!.."
Düşünmüş ve hemen uygulamaya geçmiş.
Bir gün; fırsatını bulup, baltayı indirmiş yılanın sırtına... Biraz heyecandan alsa gerek, tam orta yerinden değil de, kuyruğunu kesmiş.
Yılan da, o acıyla dönüp, oğlanı ısırmış, bütün zehirini de akıtmış.
Tabii ölmüş oğlan.
"Anlaşma" da, böylece sona ermiş.
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra, ihtiyar adam, gitmiş yılanın deliğinin başına.
Demiş ki:
"Olanlar oldu... Gel barışalım... Yeniden eski günlerdeki gibi dost olalım."
Yılan, delikten başını çıkarıp, şöyle karşılık vermiş:
"Olmaz... Asla eskisi gibi olmaz... Sende evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı olduğu sürece mümkünatı yok, dost olamayız!.."
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz